16 Kasım 2009 Pazartesi

İYİ HAFTALAR...



 Kasvetli bir pazartesi, kış geldi iyice... :( Güzel ve mutlu bir hafta olmasını umuyorum...

Öncelikle haftasonu izlediğim film ve oyundan bahsetmek istiyorum. İkisine de çok hevesli bir şekilde gitmiş olmama rağmen her ikisi de biraz hayal kırıklığıyla sonuçlandı.

2012 tamamiyle saçma bir filmdi. Film efektlerinin ve görüntülerin hakkını vermek isterim ama sadece bu kadar. Yer gök birbirine karışmışken filmin karakterlerindeki şans ve espri anlayışı gerçekten takdire değerdi. İlk gösterim gününde, bir cuma gecesi sinemanın en büyük salonu tamamiyle dolmuştu ama çoğunluk tıpkı benim gibi çok mutlu ayrılmamıştı filmden.

Oyuna gelecek olursak sanırım Haldun Dormen ve Deniz Gökçer'in varolduğu bir oyunun daha iyi olmasını bekliyordum. Tabi filmlere ve oyunlara olan beğeniler biraz göreceli o yüzden ben sadece kendi fikrimi sizinle paylaşıyorum ve bana göre oyun çok basit ve amatördü. Bu da bu haftasonu aktivitelerinin ikinci hayal kırıklığı oldu.

Üçüncüsü de yüzmek için bu kadar motivasyonum varken havuzun tadilata girmesiydi ve bunu oraya kadar gittikten sonra öğrenmiş olmam daha da güzel oldu. :)

Herşeye rağmen yine de güzel bir tatil geçirdiğimi söyleyebilirim. Bol gülmeli arkadaş buluşmaları ve güzel bir kitap bu haftasonunu kurtardı.

Bazı kitapları okumaya başladığımda hiç bırakmadan okumak ve hemen bitirmek istiyorum. Henüz yeni bir kitaba başlamış olmama ve daha sırada okunacak kitaplarım olmasına rağmen cuma günü "Kayıp Gül"'ü aldım ve okuma önceliğini ona verdim. Kitapla ilgili geçen hafta internetten edindiğim bilgi beni meraklandırmıştı ve D&R'da gezerken gözüm hemen onu aradı ve bulduğumda da hemen almaya karar verdim. Gece yatmadan bir başlangıç yapmak istedim ama öyle sürükleyici gitti ki kitabın bir kısmını cuma gecesi okudum. Sonrasında cumartesi günü büyük bir merakla devam ettim ve üç saat içinde kitabımı bitirdim.

Eminim herkes hayatının bir evresinde gerçek "ben" i bulma çabasına girer ve kendisiyle yüzleşir. İşte Kayıp Gül'de tam bununla ilgili okumanızı önerebileceğim bir kitap.

 "Hatırlıyor musun, güneşli günlerde sana akın akın koşanlar güz gelince bir bir terk etmeye başlıyorlardı seni. Kış iyice bastırınca da hiç kimseyi bulamıyordun yanında. Gururun seni yalnız bırakıyordu ve o kuru gururun yüzünden ağlayamıyordun bile. Bahardaki övgüler seni ne kadar yükseltmişse, sonbahardaki düşüşün de o denli yüksekten oluyordu. Havanın değişmesi yerle bir ediveriyordu seni... Oysa bir gül için bu böyle mi? Bir gül için, güz demek, yağmur demek. Güz demek, bahara hazırlık demek...


Üzgünüm dostum ama, sana tutkuyla bağlananlar bir gün seni terk edecekler. Çünkü onlar sana değil, kendi tutkularına tapıyorlar yalnızca. Bir gün gelecek, o tutkuları başka bir tanrıça bulacak. Senden daha güzel, daha güçlü, daha yüce bir tanrıça! İşte o zaman sen unutulacaksın. Kendini onların övgüleriyle var ettiğin için de, unutulduğun zaman yok olup gideceksin."

"Kendini özel hissetmek için ihtiyacın olan tek şey, yine kendinsin" derdi hep annesi. Peki ya "kendi" neredeydi Diana'nın?.. "Kendi", başkalarının övgü ve beğenilerini toplamak için koşuşturmuştu bugüne kadar. Üstelik en büyük düşünden ödün verme pahasına...

Bugüne kadar hiç tanımadığı, izleri İstanbul'a kadar uzanan bir ikizi olduğunu öğrenmesiyle birlikte, zaafları, mutsuzluğu ve en önemlisi, "kendi"yle daha önce hiç cesaret edemediği bir şekilde yüzleşeceği bir dönem başlayacaktır Diana için...

Herkese çok güzel bir hafta diliyorum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder