23 Kasım 2009 Pazartesi

7 KOCALI HÜRMÜZ



Haftaya yine bir film ile başlayalım... Bu hafta gösterime yeni giren filmler arasında Yeni Ay en popüleriydi. Malum Alacakaranlık serisi ve aktörümüzün yılın en seksi erkeği seçilmesinden dolayı özellikle genç bayanlar tarafından bir hayli  ilgi ve alaka görmesi beklenen bir filmdi. Serinin kitapları ve bir önceki filmi benim çok fazla ilgimi çekmediği için bu filmi de görme isteğim olduğunu söyleyemeyeceğim ama salonların müdavimler tarafından dolduğunu tahmin edebiliyorum.

Biz yeni gelen diğer filmler içinden 7 Kocalı Hürmüz'ü seçtik. Seçimimizde oyuncu kadrosunun büyük etkisi oldu. Film başından sonuna kadar çok keyifli. Dekoru ve kostümleri o kadar renkli ki bazen bir çizgi film izliyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. Bu neşeli filme müzikleri de eşlik ediyor ve filmin müziklerinin albüm halinde piyasaya çıkacağı haberi de eminim benimle aynı fikirde olan herkesi sevindirmiştir.

Bu dönem türk filmlerinin sayısı yabancı filmleri geçti, ben bu duruma seviniyorum çünkü içlerinde gerçekten çok başarılı olduğunu tahmin ettiğim filmler var. İzlemek için vizyona girmesini sabırsızlıkla beklediklerim;  Adını Sen Koy, Başka Dilde Aşk,Vavien,Yahşi Batı, Ejder Kapanı ve Eyvah Eyvah.

20 Kasım 2009 Cuma

MIMOBOT USB

Şu bir gerçek ki teknoloji artık heryerde... Neredeyse herkes çantasında bir USB taşır oldu. Bu yüzden de düşünmüşler taşınmışlar ve birbirinden değişik,sevimli bu flash diskleri yapmışlar...:) Sizin de ilginizi çekerse tüm çeşitler için: http://www.mimoco.com/



19 Kasım 2009 Perşembe

HERYER KIRMIZI

Yılbaşı yaklaşıyor...Yılın en sevdiğim zamanlarından biri! Yine yakın arkadaşlarım çok iyi bilirler bu dönemi pek bir hevesli geçiririm... :)  Telefonumun melodisini "Jingle Bells" olarak değiştiririm, ofiste masama yılbaşı aksesuarlarımı yerleştiririm, ayın başından alacağım hediyeleri tasarlamaya başlarım ve yılbaşı ağacımı süslemeyi hergün ertelesem de son bir kaç gün içinde mutlaka süslerim :) Bunlar her yıl olmazsa olmazlar... Dolayısıyla aralık ayı içinde bununla ilgili birsürü şey yazabilirim hazırlıklı olun...

Bugün öğlen Haymana havasından uzaklaşmanın iyi geleceğini düşünerek medeniyete doğru yol aldım. Güzel bir öğle yemeği, minik bir alışveriş ve sonrasında uzunca bir aradan sonra ilk kahvemi içmek için Starbucks'a uğradım. Yine heryer kıpkırmızı olmuş... Yılbaşı için yine süper hediye seçenekleri var; farklı kahve çeşitleri  ile birlikte kardan adamlı, noel babalı birbirinden renkli muglar, su mataraları ve küçük peluşlar... Bence yolunuz düşerse mutlaka uğrayın hem sıcacık bir kahve için, yanında " benim için yasak olsa da :( "  nefis tatlılarından tadın ve kendiniz ya da arkadaşlarınız için bu seçeneklere bir göz atın ...:)




18 Kasım 2009 Çarşamba

MİNİK KİTAP KURDU :)


Sanırım bu ara kitap okumak bana iyi geliyor. Biri bitiyor biri başlıyor ve o da hızla okunup bitiyor. :) Size Kayıp Gül'den bahsetmiştim. Onu bitirir bitirmez Yüreğim Seni Çok Sevdi'yi okumaya başladım ve o da iki gün içinde evde bulduğum her boş vakitte büyük bir merakla okunmak suretiyle bitti. Aşk üzerine yazılmış güzel bir roman ve mantık mı ağır basmalı yoksa aşk mı diye düşündürten tavsiye edebileceğim bir kitap.

Şimdi sırada yine okunmayı bekleyen bir kitap var Ayşe Kulin-Veda. Aslında uzunca bir süre önce aldığım, okunmak için sırasını bekleyen kitabıma sıra geldi nihayet. Ayşe Kulin kitapları genelde okunması keyifli kitaplardır. Bu dönemin Veda için uygun bir zaman olduğunu düşündüm çünkü önümüzdeki hafta başlayacak bayram tatilinde Ankara'da kalmaya karar verdim ve  boş vakitleri Veda'ya ve sonrasında bu kitabın devamı olan Umut'a ayırabileceğimi düşündüm.

Bunlardan sonra sırada yine çok merak ettiğim Ömer Özgüner'in günümüz kadın-erkek ilişkilerini,yıpranan ilişkileri, dinmeyen arzuları, mutluluk-mutsuzluğu ve buna rağmen nasıl devam edilebildiğini anlatan, son zamanlarda çok konuşulan Başkasını Seviyorum'u var.

Sizin listenizde neler var? Önerilerinizi bekliyorum...

16 Kasım 2009 Pazartesi

YAEL NAIM- TOT OU TARD



Şehirden çok uzak bir yerde çalışmanın bazen böyle faydaları olabiliyor. Bu sabah işe gelirken radyoda bir şarkı dinledim ve bittiğinde birkez daha dinleme isteği duydum. Şarkıyı ilk kez dinlediğim için elimdeki tek ipucu sadece içinde geçen "far far" sözleriydi. Meğerse şarkının adıymış :) O yüzden bulmak çok zor olmadı. Yael Naim, Fransa'da doğmuş Tunuslu bir ailenin kızı, uzunca yıllar İsrail'de yaşamış. Albümü Tot ou Tard (Geç veya Erken) mırıl mırıl çok güzel bir albüm bence. Şarkıyı dinlemek isterseniz http://fizy.com/s/118buc , albümle ve Yael Naimle ilgili daha fazla bilgi http://www.yaelweb.com/en

Sizin de beğeneceğinizi umuyorum...

Far far, there's this little girl
she was praying for something to happen to her
everyday she writes words and more words
just to spit out the thoughts that keep floating inside
and she's strong when the dreams come cos' theytake her, cover her, they are all over
the reality looks far now, but don't go
How can you stay outside?
there's a beautiful mess inside
how can you stay outside?
there's a beautiful mess inside....


Konumuz müzikken geçtiğimiz haftalarda güzel bir haber aldım. Gençliğimizin radyosu CAPITAL malesef kapanmıştı ama şimdi MAX FM (95.8) adı altında aynı DJ'lerle yayına devam ediyor. Bu şarkının keşfi de MAX FM sayesinde...:)

HAYAT VERME ZAMANI

Şimdi bir arkadaşımın blogunda okudum ve ben de burada sizinle paylaşmak istedim. Onları mutlu edebilmek için birçok seçenek var. Kurban Bayramı yaklaşıyor; keseceğinizi kurbanların vekaletini LÖSEV'e verebilirsiniz, lösemili çocukların parasız tedavileri için onlara destek olabilirsiniz ya da onlar için hazırlanan Lösemili Çocuklar Köyüne gerekli olan ihtiyaçların karşılanmasında yardımcı olabilirsiniz.  Daha detaylı bilgi için http://www.losev.org.tr/


İYİ HAFTALAR...



 Kasvetli bir pazartesi, kış geldi iyice... :( Güzel ve mutlu bir hafta olmasını umuyorum...

Öncelikle haftasonu izlediğim film ve oyundan bahsetmek istiyorum. İkisine de çok hevesli bir şekilde gitmiş olmama rağmen her ikisi de biraz hayal kırıklığıyla sonuçlandı.

2012 tamamiyle saçma bir filmdi. Film efektlerinin ve görüntülerin hakkını vermek isterim ama sadece bu kadar. Yer gök birbirine karışmışken filmin karakterlerindeki şans ve espri anlayışı gerçekten takdire değerdi. İlk gösterim gününde, bir cuma gecesi sinemanın en büyük salonu tamamiyle dolmuştu ama çoğunluk tıpkı benim gibi çok mutlu ayrılmamıştı filmden.

Oyuna gelecek olursak sanırım Haldun Dormen ve Deniz Gökçer'in varolduğu bir oyunun daha iyi olmasını bekliyordum. Tabi filmlere ve oyunlara olan beğeniler biraz göreceli o yüzden ben sadece kendi fikrimi sizinle paylaşıyorum ve bana göre oyun çok basit ve amatördü. Bu da bu haftasonu aktivitelerinin ikinci hayal kırıklığı oldu.

Üçüncüsü de yüzmek için bu kadar motivasyonum varken havuzun tadilata girmesiydi ve bunu oraya kadar gittikten sonra öğrenmiş olmam daha da güzel oldu. :)

Herşeye rağmen yine de güzel bir tatil geçirdiğimi söyleyebilirim. Bol gülmeli arkadaş buluşmaları ve güzel bir kitap bu haftasonunu kurtardı.

Bazı kitapları okumaya başladığımda hiç bırakmadan okumak ve hemen bitirmek istiyorum. Henüz yeni bir kitaba başlamış olmama ve daha sırada okunacak kitaplarım olmasına rağmen cuma günü "Kayıp Gül"'ü aldım ve okuma önceliğini ona verdim. Kitapla ilgili geçen hafta internetten edindiğim bilgi beni meraklandırmıştı ve D&R'da gezerken gözüm hemen onu aradı ve bulduğumda da hemen almaya karar verdim. Gece yatmadan bir başlangıç yapmak istedim ama öyle sürükleyici gitti ki kitabın bir kısmını cuma gecesi okudum. Sonrasında cumartesi günü büyük bir merakla devam ettim ve üç saat içinde kitabımı bitirdim.

Eminim herkes hayatının bir evresinde gerçek "ben" i bulma çabasına girer ve kendisiyle yüzleşir. İşte Kayıp Gül'de tam bununla ilgili okumanızı önerebileceğim bir kitap.

 "Hatırlıyor musun, güneşli günlerde sana akın akın koşanlar güz gelince bir bir terk etmeye başlıyorlardı seni. Kış iyice bastırınca da hiç kimseyi bulamıyordun yanında. Gururun seni yalnız bırakıyordu ve o kuru gururun yüzünden ağlayamıyordun bile. Bahardaki övgüler seni ne kadar yükseltmişse, sonbahardaki düşüşün de o denli yüksekten oluyordu. Havanın değişmesi yerle bir ediveriyordu seni... Oysa bir gül için bu böyle mi? Bir gül için, güz demek, yağmur demek. Güz demek, bahara hazırlık demek...


Üzgünüm dostum ama, sana tutkuyla bağlananlar bir gün seni terk edecekler. Çünkü onlar sana değil, kendi tutkularına tapıyorlar yalnızca. Bir gün gelecek, o tutkuları başka bir tanrıça bulacak. Senden daha güzel, daha güçlü, daha yüce bir tanrıça! İşte o zaman sen unutulacaksın. Kendini onların övgüleriyle var ettiğin için de, unutulduğun zaman yok olup gideceksin."

"Kendini özel hissetmek için ihtiyacın olan tek şey, yine kendinsin" derdi hep annesi. Peki ya "kendi" neredeydi Diana'nın?.. "Kendi", başkalarının övgü ve beğenilerini toplamak için koşuşturmuştu bugüne kadar. Üstelik en büyük düşünden ödün verme pahasına...

Bugüne kadar hiç tanımadığı, izleri İstanbul'a kadar uzanan bir ikizi olduğunu öğrenmesiyle birlikte, zaafları, mutsuzluğu ve en önemlisi, "kendi"yle daha önce hiç cesaret edemediği bir şekilde yüzleşeceği bir dönem başlayacaktır Diana için...

Herkese çok güzel bir hafta diliyorum...

13 Kasım 2009 Cuma

HAFTA SONU KEYFİ

İşte yine bir cuma! Neler yapabiliriz bir bakalım...

Geçen hafta plan dışı gelişmeler nedeniyle bazı işlerimi ertelemek zorunda kalmıştım. Bu yüzden bu hafta sonu yapmak isteyipte haftaya kalacak şeylerden biri de bu iki filmi izlemek olacak.

Birinci film uzun zamandır çok konuşulan ve çok yüksek bir bütçeyle çekilen 2012. Bütün bir hafta bütün kanallarde bu konu tartışıldı. Maya takviminin 2012 yılında sona ermesi, kıyamet gerçekten kopacak mı tartışmalarını da beraberinde getirdi. Konu aslında biraz sinir bozucu ama bu filmi görme isteğimi azaltmıyor.

İkinci film UP 3D Animasyon bir film. Fragmanlarıni seyretmekten bile çok keyif alırken 3D seyretmek eminim daha da güzel olacak ki öyleymiş seyredenlerin yalancısıyım ;) Animasyon olmasına rağmen hem çok gülüp hem de ağlıyormuşuz. Ah biz kadın milleti animasyon da bile hüzünlenebiliyoruz ya :) dört gözle görmeyi beklediğim bir film ve ne yapıp edip haftaya ilk iş UP'ı seyredeceğim.

Bu haftasonu sinemaya gidemesem de güzel bir oyun seyredeceğim için mutluyum. Tiyatro Kedi-Pazar Günkü Cinayet. Haldun Dormen ve Deniz Gökçer'in oynadığı bir komedi. Oyuncularından garantili bir oyun.

Bu haftasonu iple çektiğim diğer bir aktivite de yüzmek. Dışarıda hava böyleyken yüzmek daha da zevkli :) ve sonrasında da arkadaş toplantıları..E daha da nolsun bir bakmışız pazar bitmiş.

Sanırım güzel bir haftasonu beni bekler.:) Şimdiden herkese çoook güzel bir tatil diliyorum.

Ps: Son dakika gelişmesi bu akşam 2012'ye gidiyorum :) filmle ilgili hemen bilgi vereceğim.

10 Kasım 2009 Salı

THE COVE




Beni yakından tanıyan arkadaşlarım yunuslara olan aşırı sevgimi çok iyi bilirler. Yıllardır onlarla beş dakika yüzmenin hayallerini kuruyordum ta ki çocukluğumuzda hepimizin izlediği Flipper dizisindeki yunusların eğiticisi Richard O'Barry'nin yunus eğitimiyle ilgili anlattıklarını okuyana kadar.http://web4.kariyer.net/kariyerrehberi/kariyerRehberiDetay.kariyer?arn=&sid=&prt=81&kn=574

O gülen yüzlerinden hep mutluymuş gibi görünen yunusların yaşadıkları zulmü okuyunca tüm fikrim değişti. Şimdi onlar için sadece özgür oldukları denizlerde olmalarını diliyorum.

Tam bunun üzerine geçtiğimiz günlerde facebookta yunuslu bir film afişi dikkatimi çekti ve hemen fragmanına ulaştım ve seyrettiğimde gördüklerime inanamadım. Filmin adı "The Cove", belgesel niteliğinde olan bu film Japonya'da çekilmiş ve filmin oluşumunda yine Richard O'Barry'nin ismiyle karşılaştım. Japonya'nın Taiji bölgesinde Japonların yasak olmasına rağmen yunusları avladıklarını ve elde ettikleri etleri sattıklarına dair inanılmaz görüntüler. Bu bölgede çekim yapılmasına izin verilmediği için film ekibi gizli yollarla çekim yapmış ve ortaya bu film çıkmış. Filmin fragmanını http://www.thecovemovie.com/ izleyebilirsiniz.

Bu film sayesinde tüm dünyanın ve Japon halkının bilinçlenmesi hedeflenmiş, birçok ödüle aday olan ve alan bu film umarım amacına ulaşır ve bu güzel yüzlü hayvanlar özgür bir biçimde yaşamlarına devam ederler.



6 Kasım 2009 Cuma

TGIF



İşte en sevdiğim gün CUMA! Ne olursa olsun, hafta korkunç geçse bile cumaları daha neşeli oluyorum. http://fizy.com/s/103alw hadi açalım müziğin sesini ve bugünün keyfini çıkaralım...

Herkese çok güzel bir gün ve güzel bir haftasonu diliyorum.

4 Kasım 2009 Çarşamba

SINGIN' IN THE RAIN


İşte yine keşke İstanbul'da yaşasaydım dedirten bir sebep... Şu kesin ki yaz kış farketmiyor İstanbul'da takip edilecek konserler, gösteriler bitmiyor. Bunlardan biri de "Singin' in the Rain" İçinde bulunduğumuz mevsime de uygun olan bu müzikali 03 Kasım - 08 Kasım tarihleri arasında TİM'de seyretme imkanı var. Gidebilmeyi çok isterdim ama malesef :( Gidebilecek olanlar varsa kaçırmayın bence...

Ama napalım biz de elimizdeki imkanları değerlendirelim. Ankara'da da güzel şeyler olmuyor değil. Yakın zamanda gidebileceğimiz aktiviteler içinde; 1991 yılından bu yana 35 ülkede, 17 ayrı dilde sahnelenen ve 10 milyondan fazla kişi tarafından izlenen tek kişilik bir oyun var. Mağara Adamı 06 Kasım - 08 Kasım tarihleri arasında Ankamall Sanatolia Sahnesinde.

20. yılında Efes Blues Festival Ankara'da. 16 Ekim'de başlayan ve 20 farklı şehirde gerçekleşen festivalin bu seneki sanatçıları Shemekia Copeland, Terry Evans ve Ray Schinnery. 13 Kasım - 14 Kasım günleri Bilkent Otel'de.

13 Kasım cuma günü gerçekleşecek bir başka konser de Ajda Pekkan, bütün yaz verdiği konserlerle ilgili haberleri duyduktan sonra eminim bu konsere fazlasıyla katılım olacaktır, saat 21:00 Anadolu Gösteri Merkezinde.

Gitmeyi önerebileceğim ve neredeyse bir senedir beklediğim son gösteri de Troya. 23 Aralık - 26 Aralık tarihleri arasında Anadolu Gösteri Merkezinde. Daha çok zaman var demeyin eminim biletler hızla tükenecektir.



Bu aralar neler yapabiliriz diye düşünenlere benden birkaç öneri...


3 Kasım 2009 Salı

FİLM ZAMANI


Bu blog işi çok zevkliymiş, yazdıkça yazasım geliyor. :) Malumunuz tam anlamıyla sonbahara girmiş bulunmaktayız. Sonbahar ve kış sinemaya gitmek için en ideal zamanlar ki üst üste birçok başarılı film vizyona girmeye başladı bile... Ben de burdan gittiğim filmlerle ilgili size bilgi verebilirim diye düşündüm ve buna (500) days of Summer - Aşkın ilk 500 Günü ile başlamak istedim.

En sevdiğin film türü sorusunun cevabı benim için herzaman romantik filmler olmuştur. İşte Aşkın ilk 500 Günü de tam böyle bir film olduğu için bir süredir görmek istiyordum. Film 500 gün üzerine kurulmuş ve bir ileri bir geri günler arasında gidip gelerek çok iyi kurgulanmıştı bence. Genel kadın erkek ilişkilerinin biraz tersi bir durum olması beni filmi görmeden önce daha çok meraklandırmıştı. Aşka,evliliğe inanan taraf erkek; aşktan, ciddi ilişkilerden ve evlilikten korkan kişi de kadındı. Böyle olunca film daha da enteresan bir hal aldı. Filmin sonlarına doğru bir sahne "expectations" ve "reality" olarak ikiye ayrılmıştı, o sahneyi seyrettikten sonra gerçek hayatımda da ekranı ikiye bölüp bazı konularda ben de aynı şeyi yapmaya başlarken buldum kendimi...Film beklenilenden farklı bir sonla bitti ve hayatta birçok şeyin tesadüflere bağlı olduğu gerçeğiyle yine yüzleştik. Filmi görmenizi öneriyorum. Diğer yandan filmin müzikleri de çok başarılı özellikle benim favorim http://fizy.org/s/151u35

Hazır konu romantik filmlerden açılmışken unutulmazlardan bahsetmeden olmaz. Tam da kasım ayında Sweet November'ı unutmayalım, Notebook ( en sevdiklerimdendir),50 First Dates (defalarca seyredebilirim), Nothing Hill, PS: I Love You ilk aklıma gelenler. Sizin unutulmazınız hangisi?



SÜRPRİZ SEVER MİSİNİZ?


"Sürpriz" en sevdiğim şey...:) özel bir gün olsun, hediyeler alayım, birşeyler hazırlayayım... e tabi bana da yapılması ayrı bir keyif ;) Böyle zamanlarda değişik birşeyler bulmak daha da hoşuma gidiyor... Son zamanlarda internette bonnyfood diye bir site sürekli karşıma çıkıyordu, bir gün bir bakayım dedim ve bayıldım! Kurabiyelerden, brownielerden, meyvelerden yapılmış birbirinden renkli hediye sepetleri, özel günler için farklı farklı hazırlanmış sepetler... Fakat tek kötü yanı İstanbul'da olmasıydı ama sonrasında şehir dışına da gönderim olduğunu gördüğümde kafaya koymuştum mutlaka ilk özel günde burdan bir sipariş verecektim. Tam bu keşfimin üzerine Ankara'da da buna benzer bir yer olduğunu öğrendim, "Fruit and the City" tek fark burada sadece meyvelerden hazırlanmış sepetler olması ki bence daha da sağlıklı :) veee işte beklenen gün gelmişti bu güzel sepetlerden süpriz yapma zamanı... canım arkadaşlarımın 2. evlilik yıldönümünde onlara çikolatalı çileklerden ve ananaslardan yapılmış Sevgi Sepetini hediye olarak gönderdim ve gerçekten çok beğendiler. Hazır yılbaşına da az kalmışken bence sayfalara siz de bir göz atın ve bu güzel sepetlerden sevdiklerinize hediye edin...


LA VIE

Ne zamandır düşünüpte hep ertelediğim birşeydi blog yazmak. Arkadaşlarımın blogları, takip ettiğim, tanımasamda ortak birçok şeyi paylaştığım bloglar en sonunda beni de heveslendirdi ve dün gece en sonunda ben de bir blog oluşturmaya karar verdim. :) Aslında dün uykumun kaçması işe yaradı, sabah dörde kadar bir sağa bir sola dönerken herşeyi kafamda tasarladım. En başta nelerle ilgili yazabilirim diye düşündüm ve sonra o anda hayatımda nelerle ilgileniyorsam onları yazmaya karar verdim o yüzden de blogun adını " La Vie" koydum...:) Umarım birlikte güzel şeyler paylaşırız, şimdiden bana çok keyifli geldi bile...:)